Soru 1 |
Çatışmada en az iki taraf vardır. Bu iki taraf mutlaka iki insan veya iki grup olmak zorunda değildir. Bir tek insan, kendi içinde iki taraf olarak çatışmaya girebilir. Dolayısıyla çatışma “insanın insanla, insanın toplumla, insanın tabiatla, insanın kendi kendisiyle olan mücadelesi” şeklinde tanımlanabilir. Çatışma “zeki-aptal, saf-hin, ahlaklı-ahlaksız, tutumlu-savurgan, sadık-sadakatsiz, dingin-sinirli” gibi zıt karakterlerden doğar.
Bu bilgiler ışığında,
— Ne yapıyorsunuz...
— Sana ne? Dediler.
Fukara, üstleri yırtık pırtık yavrulardı.
— Canım, neden söküyorsunuz? Dedim.
— Mühendis Ahmet Bey söktürüyor.
— Ne yapacak bunları?
— Yukarıda deri tüccarı Hollandalı var ya hani, onun bahçesini düzeltiyorlar da…
— İngiliz çimi alsın, eksin; mademki adam zengin…
— İngiliz çimiyle bu bir mi?
— Bu daha mı iyi?
— İyi de laf mı? Bunun üstüne çimen mi olur? Hollandalı öyle demiş.
Karakola koştum. Polislere haber verdim. Güya menettiler. Gizli gizli, gene çimenler yer yer söküldü. Mühendis Ahmet Bey’e ceza bile kesilmedi. Belediye talimatnamesinde, yol kenarlarındaki çimenleri sökmek cezaya mucip olmuyormuş.
Kuşları boğdular, çimenleri söktüler, yollar çamur içinde kaldı.
Dünya değişiyor dostlarım. Günün birinde gökyüzünde, güz mevsiminde artık esmer lekeler göremeyeceksiniz. Günün birinde yol kenarlarında, toprak anamızın koyu yeşil saçlarını göremeyeceksiniz. Bizim için değil ama çocuklar, sizin için kötü olacak. Biz kuşları ve yeşillikleri çok gördük. Sizin için kötü olacak. Benden hikâyesi.
hikâyesinde aşağıdaki çatışmalardan hangisine yer verilmemiştir?
Varsıl - yoksul | |
Geçmiş - gelecek | |
İyi - kötü | |
Ahlaklı - ahlaksız | |
Cahil - bilge |
Soru 2 |
• Artık köy halkı değneklere dayanarak, öksüre öksüre ve iki adımda durup dinlene dinlene dolaşa biliyordu. Tümünün ciğerlerini kurşun tozu kapladı. Atların üstüne elini dokundurmadan hoplayan eski süvari çavuşu şimdi yerinden kalkmak için koltuk değneğinin ve birkaç adamının yardımını bekliyor.
• Yol hakikaten güzeldi. Ankara’da ara sıra tesadüf edilen gurupsuz akşamlardandı. Böyle akşamlarda güneş, hiçbir mizansen yapmadan, çok olgun bir meyve gibi birden bire ufkun arkasına düşüverir, o anda ufuk kan sarısı ile karışık şişe dibi yeşili bir renk alır. Sonra yavaş yavaş o da kaybolur, şeffaf bir gece ile başbaşa kalırsınız.
• Şoför kımıldadı, yanındaki kapıyı açdı. Uykunun her uzvuna nasıl ağır taşlar hâlinde çöktüğü bütün hareketlerinde görülüyordu. Ayakları mevcut olmayan taşlara takılarak hendeğin kenarına kadar sendeledi. Orada biraz durdu. Karşısındaki suya kadar gitmek kendisine her hâlde pek mühim ve güç bir yolculuk gibi görünüyordu.
• Bu onun minimini bir mektep talebesi olduğu günlerden kalma bir âdetiydi. Akşamları evin kapısından girince çantasını top gibi havaya atıp tutar, şarkıya başlardı. Aradan onbeş seneye yakın zaman geçmişti. Sitare, büyük mektep talebesi, daha sonra ana mektebi muallimesi olmuştu.
Aşağıdakilerden hangisi bu parçalarda yapılan yazım yanlışlarından biri değildir?
Ünsüz benzeşmesi kuralına uyulmaması | |
Düzeltme işaretinin gereksiz kullanılması | |
Kurallı birleşik eylemin yanlış yazılması | |
Sayıların yazımı kuralına uyulmaması | |
İkilemenin yanlış yazılması |
Soru 3 |
Bir tarla meselesi yüzünden Savrukların Hüseyin, Arkbaşı’nda Sarı Mehmet’i vurdu. Otuz evli köy birbirine girdi. Şaşırdılar. Herkes korku içinde jandarmaların gelmesini bekliyordu. Hâlbuki karakol buraya altı saat uzakta idi, köyden kimse cinayet haberini götürmedikçe on beş gün bile uğramazlardı. Bu, köylünün aklına en geç geldi; ondan sonra köyün ihtiyarları kahvede Hüseyin’in babası Mevlüt Ağa’nın etrafına toplandılar. Sarı Mehmet’in bir tek ihtiyar anasından gayrı kimsesi yoktu. Onu karşılarına aldılar, davacı olmaması için kendisine nasihat etmeye başladılar. İhtiyarlardan biri: “Dava edersen ne kazanacaksın? Kim gider de Mevlüt Ağa’nın oğlu adam vurdu diye şahitlik eder? Etse bile sen ayda bir iki defa kasabaya gidip her seferde dört beş gününü yakarsan tarlanı kim eker, işine kim bakar? Kasaba iki günlük yol, gidersin, şahitlerin gelmedi, haftaya uğra derler, mahkemen talik olur. Sen gününü şaşırıp gidemezsin, candarma seni alır götürür, gayrı kendin istesen bile yakanı sıyıramazsın, evin barkın yıkılır. İşte bir kazadır oldu. Cenabıhak böyle istemiş, Allah’ın emrine mahkeme ile mi karşı koyacaksın?”
Bu hikâyenin yazıldığı dönemle ilgili,
I. Toplumda kaderci bir anlayışın bulunduğu
II. Ağa-köylü çatışmasının yaşandığı
III. Toplumun hukukun üstünlüğünü benimsediği
IV. Haberleşme imkânlarının kısıtlı olduğu
ifadelerinden hangilerine ulaşılamaz?
Yalnız III. | |
Yalnız IV. | |
I ve II. | |
II ve III. | |
III ve IV. |
Soru 4 |
O sabah, anaokulunun bahçesinde fevkalade bir telaş ve canlılık vardı. Öğrenci bayramı günüydü. İlk ve ortaokullar, kafile kafile marşlar söyleyerek sokaklardan geçiyor, şehrin uzak mesirelerine dağılıyorlardı. En büyük öğrencisi altı yaşında olan bu anaokulunun o kadar uzaklara götürülmesine imkân yoktu. Onlar, bayramlarını -kendi minimini ve paytak adımlarıyla- yirmi dakika çeken bir dere kenarında yapacaklardı. Hazırlık, çok güzeldi. Bahçe, renk renk elbiselerle canlı bir çiçek tarlasına dönmüştü. Erkek çocuklar, yeni potinlerini siliyorlar, kızlar birbirlerinin saçlarını düzeltiyorlar, çözülmüş kuşaklarını bağlıyorlar, düğmelerini ilikliyorlardı. Altı yaşında bir kız, taş merdivenin basamağına oturmuş, dört yaşında bir öksüz arkadaşının sökük gömleğini dikmeye çalışıyordu.
Bu parça ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
Gözlemci anlatıcının bakış açısı kullanılmıştır. | |
Bir olay hikâyesinden alınmıştır. | |
Zaman bildiren ifadeler kullanılmıştır. | |
Kişilerin nitelikleri betimlenmiştir. | |
Ruh tahliline başvurulmuştur. |
Soru 5 |
Bu fotoğrafta oyun çağında işçi olarak çalışmak zorunda olan bir çocuğa yer verilmiştir.
Cumhuriyet Dönemi’ne ait aşağıdaki öykü anlayışlarından hangisi bu fotoğrafta verilen temaya uygun eserler vermiştir?
Millî Edebiyat Zevk ve Anlayışını Sürdürenler | |
Bireyin İç Dünyasını Anlatanlar | |
Modernistler | |
Toplumcu Gerçekçiler | |
Millî ve Dinî Duyarlılıkları Yansıtanlar |
Soru 6 |
Aşağıdaki parçaların hangisinde bir çatışma unsuruna yer verilmemiştir?
Fakat etrafımdaki evler üstüme yıkılacak gibi canlandılar; sokaklarda yuvarlanan tramvaylar, otobüsler, telaşlı insanlar hep birden bana doğru koşmaya başladılar. Kaçacak bir yer aradım. Girmek isteyerek koştuğum gazinoların içinden fışkıran kalabalık kokusu ve insan gürültüsü beni geri fırlattı. İçlerine kadar girdiğim yerlerde gene her şeyde o canlanmayı, bana doğru koşuşu görür gibi oldum. Dans edenler benim etrafımda dönüyorlar sanıyordum. Tavandaki donuk avizeler yaklaşıp uzaklaşıyordu. Acele ile hesabı görerek dışarı fırlarken, garsonlar durup bana bakıyorlardı. | |
Bu bakış birçok şey ve her şeyden evvel, o günden itibaren aralarında, barışması olmayan bir dövüş başladığını söylüyordu. Bu bakışta kin yoktu, çünkü aralarında kin doğuracak bir şey geçmemişti. Bu bakışta yalnız toprak ve su kavgasının gölgeleri, insanların içini kapkaranlık yapan gölgeleri vardı. Hatta ihtimal biraz da teessür vardı: yaşayabilmek, şu çatlak tarladan bir avuç ekin çıkarabilmek için birbirleriyle ölüme kadar dövüşmeleri lazım geldiğini bilmekten doğan bir teessür. Çünkü birbirlerine başkaca kinleri yoktu. | |
Kurumuş tarlaların üzerinde yürüdükten, hafif bir sırtı tırmandıktan sonra, yarısına kadar açık duran paslı bir demir kapıyı geçtim, aralarından otlar fışkıran çakıl döşeli bir yoldan yürümeye başladım. İki tarafımda vahşileşmiş ağaçlar ve artık tümsek hâlini almış eski çiçek tarhları vardı. Kuru bir havuzun kenarında devrilmiş mermer saksılar duruyordu. Ve onların arasında nasılsa kalmış olan beyaz bir kasımpatı, buraları örten siyah perdenin üzerinde geçmişi görmek için bırakılmış bir delik gibiydi. | |
Ta ne zamanlardan beri sesimizi çıkarmayıp içimize attığımız şeyler, hep birden uyandı; hepsinin acısını birden duyduk. Bu acı, gençleri, ihtiyarları, kadınları ve çocukları hep birden bir kurt sürüsü hâline koymaya kâfi geldi. Elimizde baltalar, sopalarla ormana daldık. İşçiler daha yeni başlıyorlardı. Bir tek ağaca el sürerlerse kötü şeyler olacağını söyledik, durdular. Azlıktılar ve böyle bir şey beklemiyordular. Derhâl eşyalarını toplayarak ormanın kenarına çekildiler. | |
Dudu kapıdan döndü ve korkusundan başka akrabalarına gidemedi... Gece gözünü kapayamadı. Evde dört yaşındaki oğlundan başka kimsesi yoktu. Bu gece korkuyordu. Seyit’in düşmanları kocasına yardım etmemesi için onu mütemadiyen tehdit ediyorlardı. Seyit’in ağasını bile, kardeşine ara sıra yardım ettiği için vurmuşlardı. Köyde kime gitse kovulacaktı. |
Soru 7 |
Artık zeytinler bitmiş, çam ormanları başlamıştı. Gün ışığı vurmayan, gölgeli, bir boğaza iniyorduk. Karşımızda alabildiğine dik bir dağ yükseliyor, onun henüz gözümüzden saklı bulunan eteklerinden doğru, coşkun akan bir derenin uğultusu geliyordu. Hacer kız bir aralık başını çevirdi. “Dere boyundan gideceğiz. Suyu fazladır, bastığın yere mukayyet ol!” dedi. Kayalar arasındaki dik ve dar bir
inince Kızılkeçili deresiyle karşılaştık. İki sırtın birleştiği dar boğazda kayadan kayaya atlayarak köpüren sular, kulakları dolduran büyük bir gürültü çıkarıyordu. Suyun kenarındaki dar yolda, çok kere taştan taşa atlayarak yürümeye başladık. Kâh derenin kıyısına kadar iniyor, kâh tekrar sırta tırmanarak beyaz
köpüklü yüksekten bakıyorduk.
Bu parçadaki numaralanmış kelimelerin anlamları aşağıdakilerin hangisinde sırasıyla verilmiştir?
Göze hoş gelen - ağaçlık alan - ırmak | |
Parlak - orman - dere | |
Yarı aydınlık - keçi yolu - küçük şelale | |
Saydam - dağ yamacı - kum tepesi | |
Ilık - çam korusu - yamaç sırtı |
Soru 8 |
Alnından birisi dürtmüş gibi durakladı. Başını kaldırıp ileriye doğru bakınca, önünde, birkaç adım ileride, alabildiğine uzanan ve ayın ışıkları altında hafif hafif şıpırdayan denizi gördü. Bu gece, harikulade güzel bir geceydi. Her zamankinin iki misli kadar büyük görünen ay, yerinden fırlamış, toprağa ve denize adamakıllı yaklaşmış gibiydi. Duvar harabelerinin ve çöp yığınlarının üzerinde fışkıran arsız nebatlar bir masal bahçesinin çiçekleri gibi nazlı nazlı sallanıyordu. Sahili ara sıra yalayan dalgaların ıslattığı yosunlu çakıllar, türlü renk oyunları yapan kıymetli taşlar gibiydi. Her şeyde yarı sarhoş, yarı baygın bir hâl vardı. Her şeyden, bu sessizliğe ve baygınlığa rağmen, oluk oluk hayat fışkırıyordu.
Bu parçanın üslup özellikleri için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
Betimleyici unsurlarla doğa belirginleştirilmiştir. | |
Bazı varlıklara insana özgü nitelikler yüklenmiştir. | |
Sözcük tekrarlarıyla anlatım güçlendirilmiştir. | |
Tabiat devinim hâlinde verilmiştir. | |
Ayrıntılar nesnel bir bakış açısıyla yansıtılmıştır. |
Soru 9 |
Çocukları toplamak, dersleri yoluna koymak pek güç olmadı. Köylüler kendi dilleriyle konuşanları anlamakta gecikmiyorlar. Şimdilik hiçbir şeyden şikâyetçi değilim. Yalnız bir yol meselesi var ki bunu kendime iş edindim ve aylardır uğraşıyorum. İlk geldiğim gün kamyonda canımı çıkaran o yol, meğer bütün vilayetin en büyük derdiymiş. Herkes mahsulünü, yolcusunu bunun üzerinden geçirmeye mecbur. Başka yol yok ve buna da yol demek için pek bol keseden atmak lazım. İşin garibi, vilayet merkezini altmış kilometre uzaktaki demir yoluna bağlayan yol da bu!..
Aşağıdakilerden hangisi parçada geçen altı çizili deyimlerden herhangi birinin açıklaması değildir?
Çok yorulmak veya çok zorluk çekmek | |
Bir işte güçlükle karşılaşmak | |
İstenilen biçime getirmek, düzene koymak | |
Bol bol, ölçüsüz bir biçimde | |
Bir şeyi kendi uğraşı, sorunu durumuna getirmek |
Soru 10 |
Kendi kendime’yi bozacak yok. İçinde kişiler de olan -böylesi bir hızla, evet ve hayırlarımla kayıp gideceklerini getirmezdim usuma hiç. Dokuntusuz, sıyrılma. Yıllardır havalandırılmamış bir yatağa girip çıkıyorum. Islak çürümüşlüğüne biçimsizliğim oyulu. Onu güneşlendirmeliydim. Kemiklerim sızlıyor hep. Uykulara sabahları dalıyorum, kuş uyandırıyor beni. Camın altından ilkyaz denizi geçiyor. Ilık, tuzsuz. İlkin yatağı düşünüyorum, güneşlendirmeliyim onu. Sonra eşelenmeye başlıyorum. Sırtı sızlayarak da yaşayabilir kişi. Düşünebilir de. Yeni bir nen yok. Hep aynı. Ne düşünürsem yok yalnızlıktı, yok kişilerin tellim öte yana akmakta olduklarıydı. Mutsuzluk. Binlerce kez düşünmedin mi bunları? Artık hepsi bayağı olmuş. Bayağı. Bayağı ya da komik. Değişen ne var? Hiç. Bayağılıklar değişmiyor ama yıllar yılı önünde tutuyor kişiyi.
Bu parçayla ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
Devrik, kısa cümlelere yer verilmiştir. | |
Düşünceler kahraman anlatıcı bakış açısıyla aktarılmıştır | |
İçsel bunalımlar, yalnızlık hissi dile getirilmiştir | |
Dilin kullanımında özgün bir üslup göze çarpmaktadır. | |
Toplumsal sorunların çözümüne dair öneriler söz konusudur. |
11. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Tarama Testi PDF Test
11. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Tarama Testi konusuyla ilgili sorular bulunmaktadır. Testler; kazanım odaklı güncel sorulardan oluşmaktadır.
Test İstatistikleri (Ortalama)
Doğru | 3.50 |
Yanlış | 2.00 |
Net | 2.84 |
Çözülme Sayısı | 2 |
Başarı Tablosu
İsim Soyisim | Doğru | Yanlış | Süre |